Kayıtlar

2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

NEDÎM

Asıl adı Ahmed'dir. İstanbul'da, tahminlere göre 1681 yılında  doğmuştur. Anne tarafından da baba tarafından da soylu ve asil iki aileye mensuptur. İyi bir medrese eğitimi görmüştür. Hak ettiği ilgiyi Nevşehirli İbrahim Paşa'dan gören Nedîm, Paşa tarafından 3. Ahmed'e takdim edilmiştir. Kendi ifadesi "Beşiktaş'a yakın bir hane-i viranımız vardır"dan anlaşıldığı gibi Beşiktaş semti civarında oturmuştur. Lale Devri sarayının eğlence alemlerinden uzak durmamış, bu eğlencelerin aranan ismi olup İbrahim Paşa ve Padişah ile beraber bulunmuştur. Yer yer olabildiğince serbest bir tavır takınmasına rağmen en lâubâli şiirlerinde bile bayağılığa düşmemiştir. Bu asırda halk edebiyatı ve zevki ile klasik edebiyatı birbirine yaklaştırmıştır. Mahallîlleşme Cereyanı dediğimiz akımı zirvesine ulaştırmıştır.  Klasik şiirin kalıplaşmış bazı kurallarından bağımsız olmayı seçmiş, şiirini  ses ve söz anlaşması ile kurmuş büyük bir şairdir. Yeni mazmunları, ince

Neşâtî'nin Gazeli ve Yahyâ Kemâl'in Tahmîsi

NEŞÂTÎ   (ö. 1674) Asıl adı Ahmed veya Süleyman'dır. Edirne doğumludur.  İlk mahlası Semendî'dir. Arapça ve Farsçayı çok iyi öğrenerek, her üç dilin de önde gelen edebî mahsûllerini okumuş bir  Farsça hocası ve başarılı bir öğretmendir.  Konya'da Mevlana Türbesi'nde bulunmuştur. Murâdiye Mevlevihanesi'nin şeyhi olduktan 4 yıl sonra vefat etmiştir. (Ölümüne "Neşatı gitdi devranın", "Bezmgâh-ı âlemin hâlen neşâtı gitti ah" gibi tarihler düşürülmüştür.) Derûnî bir neşve şairidir. Duygu ve düşünce neşesini mısralara bir musikî gibi işler. Divan'ı, Edirne Şehrengizi, Hilye-i Enbiyâ isimli mesnevisi, Kavâid-i Fürs isimli Farsça dilbilgisi kurallarından bahsettiği ve verdiği Farsça derslerin derlemesi olabilecek eserleri vardır. Örfî-i Şîrâzî'nin şiirlerini şerhettiği eserinin ismi Şerh-i Müşkilât-ı Urfî'dir.  Ye'se gark etti felek külbe-i ahzânı bile Âteşim geçti cehennemdeki nîrânı bile Cûş edüp söndüremez gözyaşı tûfânı

FUZÛLÎ

Asıl adı Mehmed'dir. Doğum yeri olarak kaynaklarda Hille, Kerbelâ ve Necef şehirleri zikredilir. Kendi ifadesi olan "menşe ve mevlidim Irak" (=888) ibaresinin ebcet karşılığı hicrî 888'dir, bu yıl da miladî 1483 yılına tekabül eder. Tasavvuf, felsefe ve matematik ilimlerinde kendini yetiştirdiği gibi tevsir, hadis, kelâm gibi ilimlerde de üzerinde eserler telif edecek seviyede uzmanlaşmıştır. Kanunî'ye beş kaside sunmuştur. Hayâlî Bey ve Taşlıcalı Yahyâ gibi devrin öne çıkan Osmanlı şairleriyle tanışmıştır. Kendisine vakıflardan bağlanacağı vadedilen maaş günlük dokuz akçe ile sınırlı kalınca şair hoşnutsuzluğunu dile getirdiği meşhur Şikâyetnâme'sini yazmıştır. Eserlerini ve şiirlerini Türkçe, Arapça ve Farsça kaleme aldığından olsa gerek, klasik şairlerimiz arasında belki dünyada en çok tanınanı Fuzûlî'dir. İlk bakışta sadeliğine bakılarak kolayca anlaşılabilecek gibi görünen şiirleri derinleştikçe incelen bir sehlimümteni örneği oluşturur. Hissî

BÂKÎ

Hicrî takvimle 933'te (miladî 1526-1527 yıllarına tekabül eder) İstanbul'da doğan Mahmud Abdülbâkî medrese eğitimi görmüştür. İstanbul medrese hayatının cazibesi onu seraç çırağı olmaktan alıkoyar, bu durumda elbette ilme ve sanata verilen değerin de payı vardır. Zâtî'nin dükkanına giderek şiirlerini ona gösterdiği, fikir aldığı söylenir. Kanuni'nin yakın arkadaşı olmuş, ölümü üzerine Sultan Süleyman Han Mersiyesi'ni yazmıştır. Bu mersiyesi bir abide gibidir, tıpkı Süleymaniye Camii gibi. Yakın arkadaşları ile karşılıklı hiciv söylemekten hoşlanır, aleyhinde kasıtlı söylenen şiirlere cevap vermeye tenezzül etmezmiş Yığınla şiir yazmaz, söylediğini mükemmel söylemek ister. Kelimelerini  inci seçer gibi seçmiştir. Rinddir. Yalnız aşkın fermanına boyun eğdiğini söyler. Kaza ve kadere itirazı yoktur. Şiirlerinde derin ve orjinal bir felsefe yoktur. Kendisi öyle çok şairi etkilemiştir ki Bâkî gibi yazmaya gayret eden çok sayıda insan benzer bir üslup oluşturdu, bu